''Şiirler yazdım, kitaplar okudum
Elime bir bardak aldım, onu yeniden oydum
Derinlerde kaldım böyle bir zaman
Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan
Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları
Söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum.'' -Edip Cansever
kassandra kompleksi
27 Temmuz 2012 Cuma
13 Mayıs 2012 Pazar
İstanbul Ağrısı / Attila İlhan
kanatları parça parça bu ağustos geceleri
yıldızlar kaynarken
şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen
sen
eğer yine İstanbul'san
yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim
pancak pancak şiirler tüküreceğim
demek yine ben
limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor
kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler
yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları
mavi asfaltlara çökmüş
diz bağlıyor
eğer sen yine İstanbul'san
kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan
sirkeci garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp
intihar dumanlari içindeki haydarpaşa'dan
anadolu üstlerine bakıp bakıp
ağlayan
sen eğer yine İstanbul'san
aldanmıyorsam
yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa
kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine senin emrindeyim
utanmasam
gozlerimi damla damla kadehime damlatarak
kendimi yani şu bildigim attila ilhan'i
zehirleyebilirim
sonbahar karanlıkları tuttu tutacak
tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor
imtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den
tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş
direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler
uykusuz dalgalanıyor
ulan İstanbul sen misin
senin ellerin mi bu eller
ulan bu gemiler senin gemilerin mi
minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında
liman liman götüren
ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi
akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar
neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor
antenlerinden
neden
peki İstanbul ya ben
ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy
gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas
ya benim kahrım
ya senin ağrın
ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın
çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi
burgu burgu içime boşalttığın
o senin ağrın
o senin
eğer sen yine İstanbul'san
yanılmıyorsam
koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim
sicilyalı balıkçılara marsilyalı dok işçilerine
satır satır okumak istediğim
sen
eğer yine İstanbul'san
eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim
ulan yine sen kazandın İstanbul
sen kazandın ben yenildim
kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine emrindeyim
ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa
parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam
hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa
yanılmıyorsam
sen eğer yine İstanbul'san
senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar
gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan
bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir
ulan bunu sen de bilirsin İstanbul
kaç kere yazdım kimbilir
kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken
1949 eylül'ünde birader mırc ve ben
sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık
sana taptık ulan
unuttun mu
sana taptık
İstanbul Ağrısı
yıldızlar kaynarken
şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen
sen
eğer yine İstanbul'san
yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim
pancak pancak şiirler tüküreceğim
demek yine ben
limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor
kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler
yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları
mavi asfaltlara çökmüş
diz bağlıyor
eğer sen yine İstanbul'san
kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan
sirkeci garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp
intihar dumanlari içindeki haydarpaşa'dan
anadolu üstlerine bakıp bakıp
ağlayan
sen eğer yine İstanbul'san
aldanmıyorsam
yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa
kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine senin emrindeyim
utanmasam
gozlerimi damla damla kadehime damlatarak
kendimi yani şu bildigim attila ilhan'i
zehirleyebilirim
sonbahar karanlıkları tuttu tutacak
tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor
imtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den
tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş
direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler
uykusuz dalgalanıyor
ulan İstanbul sen misin
senin ellerin mi bu eller
ulan bu gemiler senin gemilerin mi
minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında
liman liman götüren
ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi
akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar
neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor
antenlerinden
neden
peki İstanbul ya ben
ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy
gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas
ya benim kahrım
ya senin ağrın
ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın
çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi
burgu burgu içime boşalttığın
o senin ağrın
o senin
eğer sen yine İstanbul'san
yanılmıyorsam
koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim
sicilyalı balıkçılara marsilyalı dok işçilerine
satır satır okumak istediğim
sen
eğer yine İstanbul'san
eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim
ulan yine sen kazandın İstanbul
sen kazandın ben yenildim
kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine emrindeyim
ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa
parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam
hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa
yanılmıyorsam
sen eğer yine İstanbul'san
senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar
gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan
bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir
ulan bunu sen de bilirsin İstanbul
kaç kere yazdım kimbilir
kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken
1949 eylül'ünde birader mırc ve ben
sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık
sana taptık ulan
unuttun mu
sana taptık
İstanbul Ağrısı
22 Ağustos 2011 Pazartesi
Korkunç Bir Seneye Merhaba!
Üzülerek söylüyorum ki artık bir ygs-lys hazırlık öğrencisiyim. İki gündür kitap taşımaktan kollarım koptu. Üzülmekle kalmıyor şu an ağlıyorum.
İzlemek istediğim filmler, okumak istediğim yüzlerce kitap, gözlerim kızarıncaya kadar başında durduğum bilgisayar hepinize elvedaaa... Gelsin matematik soruları, gitsin edebiyat konuları.
Keşke dediğimi yapabilsem de gerçekten hırslı bir öğrenci olup son senemi iyi değerlendirebilsem. Ancak birkaç hafta sonra yine filmlere, kitaplara dalıp ders çalışmayı unutacakmışım gibi geliyor, hayırlısı.
Sene sonunda şuraya gelip Edebiyat'ı kazandım demek için can atıyorum.
Eğer ordaysanız bana başarılar dileyin :'(
7 Ağustos 2011 Pazar
Merhaba ben ölü bir zombi
Şöyle sürekli blog yazanların hassstasıyım. Hani öyle böyle değil, bulup hepsinin yanaklarını sıkmak istiyorum. Zira ne sıkıcı iştir, öyle üşeniyorum öyle üşeniyorum ki bir şeyler anlatmaya. Oysa başkası anlatınca ne kadar çekici geliyor, nasıl da seviyorum. Çok kral insanlar var mesela, hani 'king' cisinden.
Sıkıntıdan patlamak üzereyim. Sabah dersane sınavım var ama bu benim umrumda değil. Daha da açıkçası sınav zorunlu olmasaydı gitmezdim. Fakat bunun son şansım olduğunu öğrendim. Bir de ben gerçekten istediğim bölümde okumak istiyorum lan. Bunu söyleyerek aynı zamanda yatmayı, film izlemeyi, kitap okumayı vs. yani ders çalışmak dışında her şeyi yapmayı beceren benden başka güzel insan yoktur.
Ha film demişken bugün bir film izledim, çok güzeldi. Adıı ımms, Incendies.
Uzun zamandır ''haydi laylaylom takılalım kanka'' havalarında komedi filmlerine takmıştım fakat bugün hayatıma bir dramın girmesi güzel oldu. Acıyı vücudumda tekrar hissetmek güzel.
Böyle hüzünlü fimler izleyince aslında kendi problemlerimin su yüzeyine çıktığını, aslında onlara üzülüp ağladığımı da kimse bilmez be sevgili blog. Benim ağlamak için evcil acılara ihtiyacım var misal. İlla ki bir şeyler iteklesin beni, somut şeyler.
Neyse
Şimdi de Cashback diye bir film izliyorum ama 72. dakikasından sonrası olmadığı için film izlemek resmen işkenceye dönüştü. Bu filmin sonlandırıp yatmak dileğiyle.
Hoşçakalın!
16 Temmuz 2011 Cumartesi
All i do is dream of you
Bir kapsülün içine gizlenmiş ölümü beklemekteyiz. Çünkü biz büyüdük, koskocaman adamlar ve kadınlar olduk. Oysa biz 'çünkü biz büyüdük' dedikçe aslında ne kadar da çocuk olduğumuzu bir kez daha anlıyorduk. Zaman geçiyor evet. Ve bu dünyada zamanın geçmesinden daha önemli şeyler var, farkedebildik mi? Büyük büsbüyük adamlar ve kadınlar olarak içimizdekileri dökebildik mi? Ne zaman karşı karşıya otursak içimizden hep ağlamak geldi. Çünkü biz büyük adamlar ve kadınlar ''öyle ama şu da var''larla büyüdük. Belki de büyümedik, birilerinin gelip sıçtığımız gerçekleri temizlemesini beklemekteyiz. Uzun bir geçmişten sonra hala, birilerinin gelip bizim adımıza kötülüklerle savaşmasını, mutlulukları bize bırakmasını istemekteyiz.
8 Temmuz 2011 Cuma
Aşk bazen insanı hiç dinlemediği şarkıların sözlerine hıçkıra hıçkıra ağlattır.
Aşk bazen insanı altı gün durmak bilmeden yürüse de dünyanın en mutlu kişisi yapar.
Aşk bazen insanı o kadar sarhoş eder ki sevgilinin elinin değdiği nane yaprağını bile senelerce saklarsın.
Aşk bazen insana yaptırmayacağı şeyler yaptırır.
Aşk insanı o kadar iyi tanır ki zayıf noktalarına hapseder
Yürek atmaz belki de insan farketmez.
Aşk öyle bi şeydir ki aylarca yazı yazmamama rağmen gelip buraya haykırmak istettirir.
4 Haziran 2011 Cumartesi
Levrek, hamsi, kalkan... Kader anı Haziran!
Levrek, hamsi, kalkan... Kader anı Haziran!: "“Seninki kaç santim?” kampanyasının sonucu belli oluyor. Tarım Bakanlığı balıkların ve denizlerin geleceğine Haziran’da karar veriyor. İş işten geçmeden, balıklar tükenmeden, daha fazla ertelemeden, hemen şimdi eyleme katıl."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)