Birkaç ay önce tiyatrosunu izlemiştim. Albert Camusun kaleme aldığı. Eskişehir şehir tiyatroları sanatçılarının oynadığı. Aynı tiyatroyu aynı zamanda yanyana izlediğim kişilerin oyun hakkında ''bu ne biçim bir oyun be, ne olduğu belli değil. Adamların kıyafetleri bile farklı farklı. Geçmiş mi günümüz mü anlaşılmıyor, lanet olsun bu oyunu yazana'' tarzında gelen tepkilerinin yanında ben çok beğendiğim tezini fazla savunamadım haliyle.
Geçenlerde afişini gördüm oyunun da yine aklıma geldi, bir araştırayım dedim.
Efenim Roma imparatorluğunun en gaddar en sapık aynı zamanda da en zeki imparatorlarından birisiymiş kendisi.
Kimisi diyor sevgilisinin ölümünden sonra psikopata bağlamış kimisi ağır bir hastalıktan sonra bu hale gelmiş, ama değişmeyen tek şey var ki onun da caligulanın şizofren olduğudur.
Doğayla müthiş bir yarışa girmiş kendisi,
''kendisini tanri, kizkardesini tanrica, atini da senator ilan ederek tarihe deli olarak gecmistir.''
Ayı ele geçirmeye kalkışmış.
Caligula'nın ayna karşısındaki son haykırışları izleyeni ve oynayanı deli eder.
"caligula! sen de suçlusun! ha biraz fazla, ha biraz eksik, öyle değil mi? iyi ama, suçsuz insanın bulunmadığı şu yargıçsız dünyada kim göze alacak beni yargılamayı? görüyorsun ya, helicon geri dönmedi. ay'ı ele geçiremeyeceğim. ah ne acı şey, haklı olup da ölene dek bu yolda yürümek zorunda kalmak!
evet korkuyorum ölümden. kılıç sesleri! lekesizlik utkuya hazırlanıyor. neden onların yerinde değilim? korkuyorum! ne tiksinç şey, başkalarını küçümsedikten sonra kendini de aynı korkaklık içinde bulmak. ama önemi yok. korku sürmez. az sonra insanın yüreğini erinçle dolduran o büyük boşluğa kavuşacağım.
ne de karışık görünüyor dünya! oysa her şey nasıl da yalın! ay'ı ele geçirebilseydim, sevi yeterli olsaydı her şey değişecekti. peki ama nerede gidermeli bu susuzluğu? hangi yürek, hangi tanrı verebilir bana göller dolusu suyu? ne bu dünyada ne de ötekinde beni doyurabilecek bir şey var. oysa biliyorum ki (ağlayarak parmağını aynaya uzatır) sen de biliyorsun ki olanaksızın olması yetecekti.
ey olanaksız! dünyanın ve varlığımın sınırına giderek aradım seni. ellerimi uzattım. elimi uzatıp karşımda hep seni buluyorum, oysa sana karşı da içim hep kin dolu. izlenmesi gereken yolu bulamadım, hiçbir yere varamıyorum. özgürlüğüm de pek iyi bir şey değil ah helicon! hala hiçbir haber yok! öfff ne ağır bir gece! helicon dönmeyecek: sonsuza dek suçlu kalacağız! insan yüreğini saran acı kadar acı bir gece!"
"caligula! sen de suçlusun! ha biraz fazla, ha biraz eksik, öyle değil mi? iyi ama, suçsuz insanın bulunmadığı şu yargıçsız dünyada kim göze alacak beni yargılamayı? görüyorsun ya, helicon geri dönmedi. ay'ı ele geçiremeyeceğim. ah ne acı şey, haklı olup da ölene dek bu yolda yürümek zorunda kalmak!
evet korkuyorum ölümden. kılıç sesleri! lekesizlik utkuya hazırlanıyor. neden onların yerinde değilim? korkuyorum! ne tiksinç şey, başkalarını küçümsedikten sonra kendini de aynı korkaklık içinde bulmak. ama önemi yok. korku sürmez. az sonra insanın yüreğini erinçle dolduran o büyük boşluğa kavuşacağım.
ne de karışık görünüyor dünya! oysa her şey nasıl da yalın! ay'ı ele geçirebilseydim, sevi yeterli olsaydı her şey değişecekti. peki ama nerede gidermeli bu susuzluğu? hangi yürek, hangi tanrı verebilir bana göller dolusu suyu? ne bu dünyada ne de ötekinde beni doyurabilecek bir şey var. oysa biliyorum ki (ağlayarak parmağını aynaya uzatır) sen de biliyorsun ki olanaksızın olması yetecekti.
ey olanaksız! dünyanın ve varlığımın sınırına giderek aradım seni. ellerimi uzattım. elimi uzatıp karşımda hep seni buluyorum, oysa sana karşı da içim hep kin dolu. izlenmesi gereken yolu bulamadım, hiçbir yere varamıyorum. özgürlüğüm de pek iyi bir şey değil ah helicon! hala hiçbir haber yok! öfff ne ağır bir gece! helicon dönmeyecek: sonsuza dek suçlu kalacağız! insan yüreğini saran acı kadar acı bir gece!"
canlılar evreni doldurmaya, sıkıntımı yoketmeye yetmiyor.hepiniz karşımda olduğunuz zaman, bakamıyacağım kadar büyük bir boşluk duygusu veriyorsunuz bana. ancak ölülerimin arasında rahatım.onlar sahici. onlar bana benziyor.beni bekliyor, gelişimi önceden seziyorlar.
der albert camusun calıgulasında caligula coesonia yı öldürmeden önce
der albert camusun calıgulasında caligula coesonia yı öldürmeden önce
zannederiz ki insan, sevdiği kişi öldüğü için acı çeker. oysa asıl üzüntüsü bundan çok daha az önemsizdir: en büyük kederin bile uzun sürmeyeceğinin farkına varmaktır asıl dert.. acının kendisi bile anlamdan yoksundur."
Fazla söze ne gerek, ama son olarak ;
"kişiler ölür ve onlar mutlu değildir.."
Tutup tutup tarihi kişilere hasta olmakta üstüme yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder