29 Eylül 2010 Çarşamba

meşguliyet

Her ergen liseli gibi okul hayatına kaptırdım gidiyorum.
durdurabilene aşk olsun.

11 Eylül 2010 Cumartesi

Yorgan altı; kitap, film, BAYRAM!



İnsan bir şeyin kıymetini onu kaybettikten sonra anlar derler ya, ha işte öyle günler yaşıyorum.
Okulların açılmasına yaklaşık bir hafta kaldı!!
Ve şu geçtiğimiz bir hafta içinde tatilde izlemediğim kadar film izleyip, kitap okudum.
Kendime şaşırıyorum artık, birisi bana dur demeli.
Ha birde araya bayram saçmalığı girdi tabi kii,
Lan merak ediyorum acaba insanlar bunca kalıplaşmış şeyi tekrar etmekten sıkılmıyorlar mı?
İlk adım eve gelen misafire nasılsın diye sor.
İkinci adım şeker-çikolata ikram et.
Üçüncü adım baklava tarzı minumum tatlı yiyeceği ikram et.
Sonra kalkıp gitmelerini bekle.
Hadi hepsini anladım da, iade-i ziyaret olayını hala çözebilmiş değilim.
Daha birkaç saat önce gördüğü kişinin evine gidiyorsa bir insan bence;
''Bak sen benim tatlımdan şunumdan bunumdan yedin, ben çok iyi bir ev sahibi oldum hadi sıra sendee.'' demek.
Ebe sensin şimdi gibi birşey.

Her neyse işte ben her genç ergen gibi kandil gecesi yine uyumayıp bilgisayar başında sabahladığım için ertesi gün uyumaya vakit kalmadı
Çünkü o gün bayraaaam. Nasıl bir mantıksa o da, bayramda erken kalkılır
Bütün gün turşu gibi birinci dereceden akrabaları dolaştım ben
Nasılsın sorusuna ''uykusuz, yandaki odada kıvrılır uyurum şimdi siz rahatsız olmayın'' demek isterdim, en çok bu koydu
Ülkede hala kölelik varmış bunu farkettim ama pek sevgili ailem beni akşamüstü 3 gibi azad edince ben en son evin yolunu tuttuğumu hatırlıyorum.
Sonra hayal meyal eve geldiğimi, annemlerin yatağına ''düştüğümü'' hatırlıyorum sonrası tık, yok.
Yaklaşık 11 saat uyumuşum. İşin kötü yanı telefonumu sessizde unutarak. Uyandığımda nerdeyim lan ben tarzında sorular soruyordum kendime. Kendi odamda ve üstüm değiştirilmiş bir şekilde yorganın altındaydım. Ne ara geldim oraya ve üstümü değiştirdim hala bilinmiyor. Ve telefonda binbeşyüz arama, mesaj. Yani tam bir KAOS tam bir savaş
Sonra gece film izledim haliyle ,
Bu Uykulu kafayla ancak Türk filmi izlenir dedim açtım Eyvah eyvah'ı
Güzeldi, komik. Atacan.
Sonra ''Shutter Island'' diye bir film açtım, anaa leonardooo demeye kalmadan onu da izledim bitti.

Sonra baktım saat sabahın sekizi, yeni mezun diye bi film açtım.
Başrol oyuncusunun gözlerine hasta o filmi de bitirdim.
Tam uyucam derken herkes kalkıp hadi kahvaltı yapıyoruz sonra da bayram gezmesine devam demez mi
Gece eve zor attım kendimi.


Haa bu arada iki kitap bitirdim.
Brida ve Piedra ırmağının kıyısında oturdum, ağladım.
Brida daha iyiydi ama Piedra da fena sayılmazdı
Son cümlesi çoğoştu ama,
''Git eşyalarını topla. Düşler boş oturtmaz insanı.''
Şimdi aynı yazarın ''Kazanan Yalnızdır'' kitabını okumaya gidiyorum.
Ben bu brezilyalı adama kafamı feci takmış durumdayım.



7 Eylül 2010 Salı

İşte ben dün biraz aşıktım sana



Sessizliğin bir sesi varmış. Gecelerin gürültüsü. Birkaç gündür dünya sustu. Yaşam düşünüp karar vermem için durmuştu sanki. Ben seni düşündüm. Sen sonsuzdun, hayalimdeki suretin sonsuz. Gece nefes alış-verişlerimi duyarken senin için de yaşadığımı hissediyordum. Evet karanlık gece bir inanç meselesiydi ve sen benim bu hayattaki tek inancımdın. İnanç gerçeklikti. Karanlık gece insanın düşünmesi için vardı ve benim tüm düş'üncelerimin yolu senin kapında sonlanıyordu.


4 Eylül 2010 Cumartesi

Eski mumya kahramanı şimdinin karizma adamı



Bazen düşünüyorum da sanki hayata bulaşıkları makineden toplamak için getirilmişim.
Bizim evde yaşayan birisi olsaydınız eğer, genellikle akşam yemeğinden sonra veya günün herhangi bir saatinde şunu duymaktan bıkarsınız;
''Cansu bulaşıklarııı makineden çıkaaartttt!''
Annemin yaptığı anlatım bozukluğuna mu üzüleyim yoksa kendi kaderime mi bilemedim,
Bulaşık nedir ya?
Benim çıkardığım tabak, çanak her neyse onlar temizlenince yine de isimleri bulaşık mı oluyor?
(Anlatım bozukluğu olmadan dünya daha güzel bir yer, evet)
Bugün de tam hayattaki yegane görevimi yerine getirirken makinenin üstünde yeşil bir şeyin hareket ettiğini gördüm ama sadece bir an.
Renklerle ilgili ciddi sorunlarım var, hala !
Ama iki gündür yaptığım alış-verişe veriyorum bunları
Hayatım boyunca harcamadığım parayı iki günde harcadım, ama artık yeşil bir çantam var, heyoo.

Birkaç gündür deli gibi film izler oldum, dün rastgele bir film açtım. ''The air i breathe'' diye, soluduğum hava imiş türkçeşi, peeh. Bredan Fraser oynuyor ama, onu gördüğüm her filmindeki o salak karakteri silmiş atmış parçalamış bu filmde. O nasıl bir karizmadır!
Onun dışında Avustraliayı izledim, Nicole Kidmandır dedim candır dedim ama 3 saat film mi olur ya? Nasıl sıkıldım nasıl sıkıldım, sıkıntıdan (sakarlıktan değil) koca bir bardak suyu mp3ün, telefonun ve yeni aldığım kitabın üstüne döktüm ve şunu farkettim ki evde yangın çıksa bu evden kurtaracağım ilk şeyler kitaplarım olurmuş. Telefonun üstüne su mu dökülmüş? kim ne yapsın telefonu, burada 'Brida' dururken!
Neyse işte filmin tek güzel yanı hugh Jackmandı heralde.
Max Payne i izledim aynı gece.
Biraz abartmışlar sankii filmi, son sahnelerdeki uçan iblisler özellikle
Ama güzeldi EN AZINDAN SIKICI DEĞİLDİ

1 Eylül 2010 Çarşamba

İstanbul Hatırası - Ahmet Ümit



Akçaydan kitabı almamın üstünden yaklaşık 1,5 ay geçmesine rağmen evet kitabı yeni bitirdim.
Bir sürü de laf ettim kitabı okurken.
-Yeaaa bu kitap ilerlemiyor be.
Sus kızım oku işte, Ahmet Ümit kitapları sonradan sarar insanı .
-Offf bitsin artık çok sıkıldım
Okucansuu!
-Çook gereksiz ayrıntılara takılmış, bu ne böyle. bize ne ki nevzatın arkadaşlarından, amma sıktı ya.
Bi yere bağlar onu sen merak etme oku

Derkeeen,
Dün yaklaşık 1oo sayfa okuyarak bitirdim kitabı.
İçimdeki sesin dediği gibi (evet ben kendi kendime konuşuyorum) en sonlarına doğru çok heyecan vermeye hatta ayrıntıları neden anlattığı sorusuna cevap vermeye bile başladı.
Sonuçta güzel bitirmiş Ahmet abimiz.

Yalnız, kitabı okurken söylüyordum sürekli,
Angels and Demonsdan mı esinlenmiş , aynısı nerdeyse diye
Bizimkisi daha klasik bitti sonuç olarak
İyiydi iyi.