11 Eylül 2010 Cumartesi

Yorgan altı; kitap, film, BAYRAM!



İnsan bir şeyin kıymetini onu kaybettikten sonra anlar derler ya, ha işte öyle günler yaşıyorum.
Okulların açılmasına yaklaşık bir hafta kaldı!!
Ve şu geçtiğimiz bir hafta içinde tatilde izlemediğim kadar film izleyip, kitap okudum.
Kendime şaşırıyorum artık, birisi bana dur demeli.
Ha birde araya bayram saçmalığı girdi tabi kii,
Lan merak ediyorum acaba insanlar bunca kalıplaşmış şeyi tekrar etmekten sıkılmıyorlar mı?
İlk adım eve gelen misafire nasılsın diye sor.
İkinci adım şeker-çikolata ikram et.
Üçüncü adım baklava tarzı minumum tatlı yiyeceği ikram et.
Sonra kalkıp gitmelerini bekle.
Hadi hepsini anladım da, iade-i ziyaret olayını hala çözebilmiş değilim.
Daha birkaç saat önce gördüğü kişinin evine gidiyorsa bir insan bence;
''Bak sen benim tatlımdan şunumdan bunumdan yedin, ben çok iyi bir ev sahibi oldum hadi sıra sendee.'' demek.
Ebe sensin şimdi gibi birşey.

Her neyse işte ben her genç ergen gibi kandil gecesi yine uyumayıp bilgisayar başında sabahladığım için ertesi gün uyumaya vakit kalmadı
Çünkü o gün bayraaaam. Nasıl bir mantıksa o da, bayramda erken kalkılır
Bütün gün turşu gibi birinci dereceden akrabaları dolaştım ben
Nasılsın sorusuna ''uykusuz, yandaki odada kıvrılır uyurum şimdi siz rahatsız olmayın'' demek isterdim, en çok bu koydu
Ülkede hala kölelik varmış bunu farkettim ama pek sevgili ailem beni akşamüstü 3 gibi azad edince ben en son evin yolunu tuttuğumu hatırlıyorum.
Sonra hayal meyal eve geldiğimi, annemlerin yatağına ''düştüğümü'' hatırlıyorum sonrası tık, yok.
Yaklaşık 11 saat uyumuşum. İşin kötü yanı telefonumu sessizde unutarak. Uyandığımda nerdeyim lan ben tarzında sorular soruyordum kendime. Kendi odamda ve üstüm değiştirilmiş bir şekilde yorganın altındaydım. Ne ara geldim oraya ve üstümü değiştirdim hala bilinmiyor. Ve telefonda binbeşyüz arama, mesaj. Yani tam bir KAOS tam bir savaş
Sonra gece film izledim haliyle ,
Bu Uykulu kafayla ancak Türk filmi izlenir dedim açtım Eyvah eyvah'ı
Güzeldi, komik. Atacan.
Sonra ''Shutter Island'' diye bir film açtım, anaa leonardooo demeye kalmadan onu da izledim bitti.

Sonra baktım saat sabahın sekizi, yeni mezun diye bi film açtım.
Başrol oyuncusunun gözlerine hasta o filmi de bitirdim.
Tam uyucam derken herkes kalkıp hadi kahvaltı yapıyoruz sonra da bayram gezmesine devam demez mi
Gece eve zor attım kendimi.


Haa bu arada iki kitap bitirdim.
Brida ve Piedra ırmağının kıyısında oturdum, ağladım.
Brida daha iyiydi ama Piedra da fena sayılmazdı
Son cümlesi çoğoştu ama,
''Git eşyalarını topla. Düşler boş oturtmaz insanı.''
Şimdi aynı yazarın ''Kazanan Yalnızdır'' kitabını okumaya gidiyorum.
Ben bu brezilyalı adama kafamı feci takmış durumdayım.



4 yorum:

  1. paulo coelho'nun okumadıysanız simyacı'sını tavsiye ederim. gerçi baya efsane bi kitaptır zaten duymuşsunuzdur eminim. yine de söyliyim dedim :)

    YanıtlaSil
  2. Ardarda 6 kitabını birden okudum bu yaz. Bir kitabını elime aldığım zaman diğerlerini de bitirip bırakıyorum, sürükleyici ve hepsi birbirinden güzel kitaplarının.

    YanıtlaSil
  3. ben de aynen bi paulo coelho hastasıyım, bütün kitaplarını önce ordan burdan okudum, sonra baktım olmuycak set olarak aldım hepsini birden =) en son portobello cadısını okudum, kazanan yalnızdır ve brida'yı okumaya zamanım olmadı derslerden dolayı =( aslında paulo coelho'nun her kitabında aynı şeyleri söylediğini iddia edenler var, çok da yanlış değil, konu farklı olsa da verdiği mesaj aynı ama bence yine de hepsinin anlatımı ayrı ayrı güzel ve okunası. ben de en çok veronika ölmek istiyor ve piedra yı sevmiştim.

    YanıtlaSil
  4. Hepsi de başka hayal dünyasına götürdüğü, başka şeyler öğrettiği ve bunu sıkmayan bir dille yaptığı için bence bu kadar seviliyor. Brida'yı kesinlikle tavsiye ederim. Veronika ölmek istiyor ve Simyacı'dan sonraki favorim :)

    YanıtlaSil